top of page
DEMODE SİYAH LOGO_edited.png

Kızgın Damdaki Kediler


Kızgın Damdaki Kediler - kırmızı dam ve dalmak su dijital kolaj resim çalışması


Çocukluk, gençlik ve bağımsızlık... Çocukluktan gençliğe geçiş, bağlılıktan bağımsızlığa uzanan karmaşık bir süreçtir. Kendimizi tanımaya başladığımız ilk anlardan itibaren, ailemiz, eğitim kurumları ve diğer dış etkenler tarafından şekillendiriliriz. Bu süreçte, bize sunulan takvimler ve talimatlarla hareket ederiz. Ancak bir gün, aniden hayatla baş başa kalırız ve "Artık kendi kararlarında özgürsün" denir. Ailenin ve okulun güvenli çatısından ayrılarak, kendi çatımızı inşa etmeye başlarız. Aslında, ilk kez kendimizi tanıma süreci burada başlar.



Kendimizle ilk kez tanıştığımızda, her zaman o kişiden memnun olmayabiliriz. Aynadaki kişi ne istiyor? Şimdi ne yapacak? Neleri sever? Bu sorular, kendi damımızı şekillendirir; bazen çok emin olarak inşa ederiz o damı, bazen ellerimiz titreyerek, kaygılarla.



Kızgın Damdaki Kediler - gece gökyüzü kediler dam dijital kolaj çalışması
“Geceleri daha çok seviyorum o yüzden. O çatı biraz olsun soğuyor ve üzerinde durulabilecek hâle geliyor.”

Geçtiğimiz günlerde, Tennessee Williams’ın "Kızgın Damdaki Kedi" (özgün adıyla "Cat on a Hot Tin Roof") oyununu izlemeye gittim. Bu eser, Amerikan tiyatrosunun klasiklerinden biridir ve derin aile dramlarını işler. Oyun, varlıklı bir pamuk üreticisi olan Big Daddy Pollitt'in Mississippi'deki malikanesinde geçer ve aile içindeki gizli gerçeklerin açığa çıkmasıyla yaşanan çatışmaları konu alır. Eğer izlemediyseniz, 1958 yılında Paul Newman ve Elizabeth Taylor’ın başrollerini paylaştığı uyarlama filmi izlemenizi tavsiye ederim.

Beni en çok etkileyen ve sonrasında saatlerce düşünmeme neden olan duygu, Maggie’nin kendini içinde bulunduğu ilişkide "kızgın damdaki kedi" gibi hissetmesiydi. Tennessee Williams, bu eserinde bireylerin kendi arzuları, korkuları ve toplumsal beklentiler arasında nasıl sıkışıp kaldığını Maggie’nin bu hissiyatı üzerinden anlatmaktadır.

Şu soruyu sordum kendime daha sonrasında: Hepimiz birer "kızgın damdaki kedi" değil miyiz aslında? Ben de o kedilerden biriyim. Kendimle yeniden tanışıyorum. Hayatımı bir teraziye yerleştiriyorum; bir tarafta isteklerim, arzularım, bir tarafta kaygılarım. Dünya bu kadar hızlı ilerlerken, kaygılarım da gitgide büyüyor, isteklerimin önüne geçiyor. Sanki o üzerinde bulunduğum, kendi kendime inşa ettiğim dam gün geçtikçe ısınıyor.



"where'd the sun go?" pencere kedi kolaj çalışması
”Where’d the sun go?”

Sadece ben değilim, biliyorum bu sıcaklığı hisseden. 20’li yaşlarında, kendini bulmaya çalışan herkes benimle birlikte o çatıda, aynı kaygıları paylaşıyor. Bazen sorularına yanıt bulamayacağı kaygısıyla kendiyle yüzleşmekten kaçıyor. Yanıtlardan kaçarken de gitgide o kızgın dama alışıyor.

Aslında başka bir çözüm yolu daha var: yüzleşmek. İnsanın kendiyle yüzleşmesi, sevgi ve kararlılıkla mümkün. Her şeyden önce kendini sevmek; kaygılarınla, korkularınla her şeye rağmen kendini sevmek. Ve kararlı olmak. İlk başta ne kadar zor gelse de, gün geçtikçe, pes etmedikçe, her gün bir önceki günden biraz daha fazla dayandığında alışmaya başlıyorsun. Damdan inmek bir çözüm değil, bir kaçış. Bunu fark ediyorsun.


Herkesin damı farklı ama damlarımız yan yana.




1 Yorum


Misafir
23 Şub

bazen herkes de aynı damda gibi

Beğen
bottom of page